Arama motorundan hangi kelimeleri aratarak bloğumun bulunduğunu dikkatle takip ediyorum. Gün geçmiyor ki “kadın cırıltısı / kadın bağrışı / bağrış çağrış / deli gibi bağıran kadın… tipinde aramalarla bloğuma ulaşılmasın. Açık konuşuyorum: utanç duyuyorum bu durumdan!
Ben oldukça gürültülü bir insanım. Severken de bağırırım, kızarken de. Hatta o kadar çok bağırıyorum ki apartman komşularım çocuklarımı dövdüğümü sanıyormuş. Allah aşkına kim bebesini döverken “Allah’ım bu ne güzel bir yaratık yaa / Ananız ne güzel doğurmuş len sizi / Yerim ulen yerim, o küçücük ağızları yerim…” diye bağırıyordur?
Tabi bunlar sevgi bağırışları. Dedim ya kızınca da pek bir bağırıyorum çocuklara. Anam da bana bağırıyor, bağırma çocuklara diye. Ne yapayım? Elimde değil. Aslında ben çocukları korkutmak için bağırmıyorum. Stres atmak için bağırıyorum. Şöyle boğazımı patlatırcasına cırladıktan sonra epey rahat ediyorum. Tekrar sevgi kelebeği anne haline dönebiliyorum. Aslında bağırmaktan ben de hiç memnun değilim. Kendimi sıkıyorum, sıkıyorum, ama bağırmazsam yemin ederim bir yerime inme inecek gibi geliyor. O kadar kasılıyorum yani.
Birkaç gündür ciddi ciddi düşünüyorum, bağırmayan anne olur mu diye. Herkesin örnek aile diye gösterdiği Caillou izledim biraz. Caillou’yu bilmeyen yoktur herhalde. Gıcık bir aile. Babasında büyük ihtimalle hormon bozukluğu var. O ne kadar kadına benzemek öyle. Tipinin kadına benzediği yetmiyor, bütün evin işini de o yapıyor. İzlerken anne mi baba mı ayırt edemiyorum valla. Annesinin babasından tek farkı memmelerinin olması. Karı koca o kadar benziyorlar birbirlerine. Kadın da herkesin uyuz dediği kadar var hani. Adı Sakine olmalıymış. O nasıl bir sakinlik öyle. Bıdı bıdı bıdı, her şeye de bir lafı var. Her olayın içinden öyle bir çıkıyor ki, kesinlikle sesinin tonu bile değişmiyor. Bağırma çağırma yok. Tehdit yok. Dayak değnek zaten kesinlikle yok. Üstelik bir tane de değil çocuğu. Evde bir de manastırdan kaçmış gibi giydirilen ufak bir kız var. İki kardeş bir olup bir türlü analarını dellendiremiyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar kadın bir türlü bağırmıyor. Resmen sinirleri alınmış.
Bizim yerli çizgi filmlere gelince, Pocoyo’dan bozma Pepee’ye baktım. Hani şu göndere bayrak çekilerek başlayan, jenerikte İstiklal Marşı niye okunmuyor diye insanı meraka düşüren çizgi film. Onda da sinirleri alınmış bir anne var. Yerli Bayan Mükemmel. Hiçbir şeye bağırmıyor. Mik Mik diye herşeye küsen gıcık Pepee’ye bir tane gömeyim demiyor. Onun da her şeye bıdı bıdısı hazır. Büyük ihtimalle de Sabiha Paktuna okuyor. Kadının kitaplarının uygulama halini görüyorum dizide. Geçen gün 1 yaşına çatır çatır konuşup, çişini söyleyerek, az biraz da yürüyerek giren koca kafa kızı Bebee’ye “Ah Bebee kakan ne güzel kokuyor. Bana kakanı verir misin, annecim?” diyordu. “Al sana kaka” diye benim bebelerin b.klu bezinden bir tane fırlatasım geldi. O da uyuzlukta Caillou’nun anasıyla yarışır.
Sözü geçen iki kadına da fena halde gıcık oldum. Bebelere her bağırışımda aklıma geliyorlar. Allah’tan ikisi de hayal ürünü. En azından onu düşünerek rahatlıyorum. Yoksa kaldırır atardım kendimi camlardan. Allah aşkına siz söyleyin, şöyle ağız tadıyla bağırıp çağırmadan çocuk büyütülür mü yahu?